Euroleague 7. Hafta Programı (1-2 Aralık 2010)

30 Kasım 2010 Salı


1 Aralık Çarşamba
17:15 BC Khimki - Partizan
19:15 CSKA Moscow - Panathinaikos
20:15 Fenerbahçe Ülker - Cibona (NTV SPOR)
21:30 Caja Laboral - Asseco Prokom
22:00 Montepaschi Siena - Lietuvos Rytas


2 Aralık Perşembe

19:45 Zalgiris - Maccabi Electra (NTV SPOR)
21:45 Olympiakos - Brose Baskets
21:45 Lottomatica Roma - Spirou Charleroi
21:45 Unicaja - Real Madrid
21:45 Regal Barcelona - Cholet Basket
21:45 Power E. Valencia - Efes Pilsen (SKY TÜRK)
21:45 Union Olimpija - AJ Milano

Read more...

Omar Cook'tan Efes Kızları'na Füze!

Görüntüler, Euroleague'in 2. haftasında oynanan Efes Pilsen - Valencia maçından. Rafa Martinez, Rakocevic'i ekarte edip boşluğu bulsa da Cook onu bulamıyor ve tercihini Efes Kızları'ndan yana kullanıyor!


Link

Read more...

100. Galibiyet, +6, Grupta İlk İki Falan Filan... (Efes Pilsen - Union Olimpija Maçı Öncesi)

25 Kasım 2010 Perşembe

Efes Pilsen, Ljubljana deplasmanında 95-90 yenildiği Union Olimpija'yı bu akşam Sinan Erdem Spor Salonu'nda ağırlıyor... Gruplardaki ilk 5 maç geride kalırken Union Olimpija 4 galibiyet - 1 mağlubiyetle 2.sırada, Efes Pilsen ise 3 galibiyet - 2 mağlubiyet ile 3. sırada bulunuyor.

Bence, oynadıkları takım basketbolu ve aldığı sürpriz sonuçlarla bu sezonun şu ana kadar Partizan'ı; Union Olimpija. Güçlerini bilerek, takım içerisinde harika bir arkadaşlık ortamı oluşturarak, seyirciyle bütünleşerek geçen sezonki Partizan vari bir hikayeye imza atıyorlar, ama sadece hikayenin giriş bölümünü yazdılar şimdilik. Bu hikayenin devamını getirip getiremeyeceklerini ise Top 16'daki performansları belirleycek. Bu grubu ilk ikide bitirmeleri Top 16'da iyi bir yer edinmelerini sağlayacak, keza aynı şey bizim için de geçerli. Bu açıdan iki takım için de çok kritik bir maç...


Union Olimpija rollerin netçe belli olduğu bir takım. Markota'nın sakatlığının bulunduğu Valencia maçı dışında Ilievski - Ozbolt - Gregory - Pinkney - Markota ilk beşi hiç değişmedi. Ilievski takımını iyi yöneten, topun değerini bilen istikrarlı bir guard. Özellikle bu sezon aldığı sorumluluk ve ortaya koyduğu karakterle de saygımı fazlasıyla kazandı. Ozbolt ismi de her ne kadar bize o malum olayı anımsatsa da Union Olimpija özdeşleşmiş bir isim, taraftarın deyimiyle; Legenda!

Gelelim eski oyuncumuz, Efes Dark'ın yürekli Amerika'lısı; Gregory'e... Açıkçası benim için bir hayal kırıklığı oldu Gregory bu sezon. Bakıldığı zaman 10.8 sayı ortalaması fena bir ortalama olarak gözükmese de yüzdeleri geçtiğimiz sezonlara bir hayli kötü. Euroleague'de daha üçlük isabeti bulmadı mesela... Hiç bir zaman iyi bir faul atıcısı olmamıştır ama bu sezon 2/10 ile faul atarak Ömer Aşık-Kaya Peker tadında bir yüzde yakalıyor, %25. Ancak her zaman olduğu gibi iyi ribaund alıyor, 5.2 ortalama ile takımın en ribaundcu ismi ve aldığı ribaundların  büyük bir kısmı da hücum ribaundu. Thornton'un ve Nachbar'ın oldukça dikkatli olması gerekiyor bu konuda...

Pinkney ise bu sezonun en flaş isimlerinden... Olimpija'nın ise en skorer ismi, Ilievski ile beraber takımın en önemli iki parçası bana göre. Hem içeriden, hem de dışarıdan sayı bulabiliyor, kritik anlarda sorumluluk alabiliyor. İlk maçta müthiş bir performans ortaya koymuştu, bu sefer dikkat.


Uzun rotasyonunlarındaki Pinkney, Markota ve Jagodnik dışarıdan oynamayı seven oyuncular. Geçen sene dışarıdan şutu olan uzunlar sıkıntı yaratmıştı Efes Pilsen savunmasına. Bu sene o bölgede hem Kerem Gönlüm'ün hem de Roberts'ın oluşuyla eski kadar sıkıntı çekmesek de yine de sancılı bir durum bizim için. Bizi en çok zorlayacak konuların başında geliyor...

Geçtiğimiz sezonu Beşiktaş Cola Turka'da geçiren Perry, genç yetenek Finlandiya'lı guard Sasu Salin, şu ana kadar aldığı süreleri fena değerlendirmeyen Zoran Vrkic ve bu sezon Panathinaikos'tan gelen Gürcü pivot Shermadini benchden gelip katkı yapabilecek isimler...

Yavaş yavaş toparlayalım... Union Olimpija rollerin belli olduğu bir takım. Uzunları dışarıdan şut atmayı seviyor, çok ribaundcu değiller. Pota altında çok iyi bir savunmalarının olduğunu düşünmüyorum. Roberts ve Kerem Gönlüm pota altında gerekliği sertliği sağlarsa, Vujcic de yaratıcılığını konuşturursa pota altını rahatlıkla domine edebileceğimiz inancındayım. Takım halinde çok fazla top kaybı yapıyorlar(Gerçi biz de bu konuda Rakocevic'in önderliğinde onlardan aşağı kalmıyoruz, hatta öndeyiz bile), onları top kaybına zorlar ve bu top kayıplarını fast-break'lerle değerlendirirsek seyirciyi de devreye sokabiliriz.

İlk ikiye girme yolunda çok önemli bir maç, 6 sayı ve üzeri bir galibiyette 2. sıraya yerleşiyoruz.Ayrıca, alacağımız bu galibiyet Euroleague'deki 100. galibiyetimiz olacak. Saat güzel, ulaşım kolay, maç önemli... Salonu dolduralım ve Euroleague'deki 100. galibiyetimizi beraber kutlayalım!

Read more...

Efes Pilsen - Union Olimpija Maçına Davetiye Kazanma Şansı

Efesliler.com ile ortaklaşa yürüttüğümüz proje doğrultusunda bugün oynanacak olan Efes Pilsen - Union Olimpija için 5 kişi 2 kişilik bilet kazanacak. Tek yapmanız gereken aşağıdaki sorunun doğru cevabını, isminizi ve mail adresinizi bu postun altına yorum olarak bırakmak. Soru gayet kolay, bol şans herkese...

Soru: Igor Rakocevic bu sezon oynadığı 5 Euroleague karşılaşmasında toplam kaç sayı atmıştır?

Read more...

Euroleague 6. Hafta Programı (24-25 Kasım 2010)

23 Kasım 2010 Salı



24 Kasım Çarşamba

19:45 Asseco Prokom - BC Khimki
19:45 Lietuvos Rytas - Fenerbahçe Ülker (NTV SPOR)
20:00 Cholet Basket - Montepaschi Siena
21:45 AJ Milano - CSKA Moscow


25 Kasım Perşembe
19:30 Cibona - Regal Barcelona
20:00 Panathinaikos - Power Elec. Valencia
20:15 Efes Pilsen - Union Olimpija (SKY TÜRK)
21:15 Brose Baskets - Lottomatica Roma
21:30 Spirou Charleroi - Unicaja
21:45 Partizan - Zalgiris
21:45 Maccabi Electra - Caja Laboral
21:45 Real Madrid - Olimpiakos

Read more...

Euroleague 5. Hafta Programı (17-18 Kasım 2010)

16 Kasım 2010 Salı



17 Kasım Çarşamba

19:45 Lietuvos Rytas - Cibona Zagreb
21:00 Spirou Charleroi - Real Madrid
21:30 Lottomatica Roma - Olympiakos
21:30 Cholet - Fenerbahçe Ülker (NTV SPOR)
21:45 Partizan - Caja Laboral
21:45 Montepaschi - Regal Barcelona
21:45 U. Olimpija - Power E. Valencia

18 Kasım Perşembe
19:45 Zalgiris - BC Khimki
21:00 Maccabi Electra - Asseco Prokom
21:30 Brose Baskets - Unicaja
21:45 Efes Pilsen - CSKA Moscow (SKY TÜRK)
21:45 AJ Milano - Panathinaikos

Read more...

Euroleague.net'in Kerem Tunçeri Röportajı

9 Kasım 2010 Salı


Euroleague resmi sitesi olan www.euroleague.net bu hafta röportaj için Kerem Tunçeri'yi tercih etti. Tercih sebebi çok açık. Tunçeri, Euroleague'e 15.3 sayı 3.3 asist ve 2.3 top çalma ortalamalarını yaparak süper bir başlangıç yaptı.

Röportajda 2010 Dünya Şampiyonası, geride kalan maçlar, yeni koç Perasovic'in sistemi ve yeni salonumuz Sinan Erdem ile ilgili sorular yer aldı. Sorular arasında en ilginci ise Ender Arslan ile ilişkilerinin sorulduğu soru...

Röportaja buradan ulaşabilirsiniz.

Read more...

Euroleague 4. Hafta Programı (10-11 Kasım 2010)




10 Kasım Çarşamba

19:15 CSKA Moscow - Union Olimpija
20:45 Fenerbahce Ulker - Montepaschi (NTV SPOR)
21:00 Olympiakos - Spirou Charleroi
21:15 Asseco Prokom - Partizan
21:30 Caja Laboral - Zalgiris
22:00 Unicaja - Virtus Roma

11 Kasım Perşembe
19:00 BC Khimki - Maccabi Electra
19:30 Cibona Zagreb - Cholet Basket
21:45 Real Madrid - Brose Baskets
21:45 Regal Barcelona - Lietuvos Rytas
21:45 Power E. Valencia - AJ Milano
21:45 Panathinaikos - Efes Pilsen (SKY TÜRK)

Read more...

CSKA'lı Oyunculardan Taraftarlara Açık Mektup

5 Kasım 2010 Cuma


CSKA'da kötü gidişat sonrası ilk ve belki de taraftarları yumuşatacak en doğru hamle oyunculardan geldi. Taraftarlara ve basına gönderilen açık mektupta özetle; kendilerine inancın sürmesini ve desteğin devam etmesini isteyip, bu zor günleri aşacaklarına emin olduklarını duygusal bir şekilde dile getirmişler. Khryapa, Kaun ve Siskauskas'ın talihsiz sakatlıklarının takımı bu noktaya getirmesindeki payından bile bahsetmemişler mektupta.

Mektubun etkisini 10 Kasım'da kendi evlerinde oynacakları Olimpija önünde hep birlikte göreceğiz.

Mektubun İngilizce metni ve orijinali aşağıda...

Dear Fans,

We hope that you all will continue to support us. We are going through a tough time as a team but all is not lost. We believe it’s a long season and with your support and our continued improvement hopefully we can get on a winning streak soon. You all have supported us through the good and bad for many years, please don’t stop or give up on us now. Your support means a lot to us and we will continue to give our best effort in both practice and games to become a team that you can be proud of. Believe us, we know that as a professional athletes we have to take some hits both mentally and physically. We hope to grow and build from it and continue a great tradition here at CSKA.


Thanks for your support,


The Team



Read more...

Batiste'nin Eseri!

Batiste'nin ahlak dışı, insan dışı o hareketinden sonra Saso'nun yüzünün aldığı hal. Şu olay kime yapılsa sinirlenirim ama Saso Ozbolt gibi düzgün karakterli ve sevilen bir insana yapılınca daha fazla küfür edesim geliyor. Ne o görüntüler ne de bu fotoğraf uzunca hafızalarımdan silinmeyecek. Batiste, seni de kara listemize aldık merak etme!

Read more...

En Kibar İfadeyle; Şerefsizsin Batiste!

Dün akşam oynanan ve Union Olimpija'nın Panathinaikos'u bir uzatma periyodu sonunda 85-84 yendiği karşılaşmada haince bir olay yaşanmış. Maçın 4.periyodunun bitmesine 5:30 kala, girdiği turnikeyi değerlendiremeyen Batiste, bu pozisyon sonunda yere düşen Ozbolt'un kafasına bilerek basıyor. 3 hakemin de gözünün önünde yaşanan pozisyon sonunda Batiste'ye sportmenlik dışı faul çalınıyor.


Batiste olay sonrasında Zeljko Obradovic'in zoruyla özür dilese de bu onun yaptığı şerefsizce hareketinin üzerini örtmüyor. Bugün de tekrar özür dilemiş ve pişman olduğunu söylemiş. Ne olursa olsun bu basketbol dışı hareketin bir yaptırımının olması gerekiyor! Bana kalırsa Batiste en az 3-5 maç ceza almalı ve Maric'in de sakat olduğu düşünülürse bu PAO'yu fazlasıyla sıkıntıya sokar. Ancak; Yunanlar bu konularda en anasının gözü millet oldukları için haftaya bize karşı onu sahada görebiliriz.

Olayla ilgili videolar da burada:


Link


Link

Read more...

Yetmez Ama Evet (Efes Pilsen:82 - Armani Jeans Milano:74)

4 Kasım 2010 Perşembe

Maçla ilgili yazıyı her zaman olduğu gibi sinanguler.com'a yazdım, okumak isteyenleri şuraya alalım. Burada ise birkaç noktayı ele alacağım. Dün maç öncesi kısaca değinmiştim; "bu kısalara dikkat" diye. Pecherov'un forma giymediği, Petravicius'un da sakat sakat oynadığı maçta Milano en fazla katkıyı Ibrahim Jaaber (19 sayı - 2 ribaund - 1 asist), Morris Finley (11 sayı - 1 ribaund - 7  asist - 1 top çalma) ve çalışkan forvet David Hawkins'den (18 sayı - 6 ribaund - 6 asist -  2 top çalma) aldı.

Uzın rotasyonunda sakatlıklarla boğuşan Milano'ya karşı pota altını domine etmemiz kaçınılmazdı zaten, o yüzden bu maç o konuda önemli bir sınav değil benim gözümde. Ancak kısa oyuncuların savunmasında sıkıntı çekmemiz, oyun konsantrasyonunu yer yer kaybetmemiz, ilk çeyrek 10 sayı yedikten sonra savunmayı serip sonraki 3 çeyrekte 64 sayı yememiz çok da iyi sinyaller değil takım adına.

Savunma konusunda Sinan'ı ayrı bir yere koyuyorum, bu konuda takımda en son eleştirilecek isimdir. Geriye kalan isimlerden en çok eleştirilen ise Wisniewski. Wisniewski'nin savunması ile bu takımda yer etmesini bir nebze anlayabilirim ama savunma da yapamayacaksa bu takımda bu takımda yeri olmamalı. Ender'i savunma zaaflarından dolayı oynatılmazken Wisniewski'nin bu performansı daha da bir göze batıyor.

Toparlamak gerekirse; yendik, evet, güzel bir rüzgar var arkamızda şu an, daha da farklı yenebilirdik, ki bu şansı yakalamıştık ancak serince rakip affetmiyor haliyle. Dünkü galibiyet dünde kaldı, onu unutup sorunlarımızı ele alıp onlara çözüm bulmamız ve bu noktadan sonra artık daha dikkatli olmamız gerekiyor. Bak, CSKA üçün birini bile alamadı. Grup daha da kızışacak yani...

Not: Twitter'da ve Facebook'da da yazdım, burada da bulunsun:

Hiç kimse değinmiyor ama günün istatistiği; Rakocevic'in sadece 1 top kaybı yapmasıdır. İlk 2 maç 8 top kaybı vardı. #turkishhamameffect

Read more...

Bu Kısalara Dikkat (Efes Pilsen - Armani Jeans Milano Maçı Öncesi)

3 Kasım 2010 Çarşamba

Efes Pilsen, Euroleague'deki 3. maçında evinde Armani Jeans Milano'yu konuk ediyor. Efes Pilsen, Slovenya deplasmanından iki uzatma sonunda yenindikten sonra geçtiğimiz hafta İstanbul'da Valencia'yı farkla yenerek moral buldu. Milano ise yüzdeli atarak kazandığı CSKA maçından sonra evinde Union Olimpija'ya yenilerek deyim yerindeyse; soğuk duş aldılar.

Çok fazla uzatmaya gerek yok; Efes Pilsen bu maçı kazanmalı, daha da ötesi en az 10-15 sayılık bir fark ile kazanmalı. Peki bunun için ne yapmalı Efes Pilsen? Öncelikle, Milano'nun 2 etkili guardı Morris Finley ve Ibrahim Jaaber'i durdurmalı. Pecherov ve Petravicius'un oynamasının şüpheli olduğu, oynasalar da ne kadar katkı verebileceklerinin belli olmadığı dönemde daha da önem kazanacaktır bu ikili.

Takım adına çok fazla söylenecek şey yok, nazar değdirebilirim diye de korkuyorum, o yüzden fazla değinmek istemiyorum. AJ Milano'nun eksikleri gedikleri net, bunlardan yararlanmak gerek. Finley-Jaaber ikilisini durdurmak, maçın temposunu onların ayarlamasına izin vermemek ve ribaundlarda zorlanan Milano'ya karşı pota altını domine etmek gerek. Ayrıca, rakibin dış atış yüzdesini de minimize etmek gerek, Moskova deplasmanında ne kadar tehlikeli olduklarını gösterdiler keza. Bunlara önlem alabilecek güçte bizim takımımız, en az 10 sayılık bir galibiyet alırız umarım...

Read more...

Euroleague 3. Hafta Programı (3-4 Kasım)

2 Kasım 2010 Salı

3 Kasım Çarşamba
19:00 BC Khimki - Caja Laboral
19:30 Olympiakos - Unicaja Malaga (NTV SPOR)
20:15 Efes Pilsen - AJ Milano (SKY TÜRK)
20:45 Zalgiris - Asseco Prokom
21:30 Brose Baskets - Spirou Charleroi
21:45 Power Electronics Valencia - CSKA Moscow
22:00 Montepaschi - Cibona Zagreb

4 Kasım Perşembe
20:00 Cholet Basket - Lietuvos Rytas
21:30 Virtus Roma - Real Madrid
21:45 Partizan - Maccabi Electra
21:45 Regal Barcelona - Fenerbahçe Ülker (NTV SPOR)
21:45 Union Olimpija - Panathinaikos

Read more...

Efes Pilsen - A.J. Milano Maçına Davetiye Kazanma Şansı

Efesliler ile ortaklaşa bir proje yürüteceğiz ve bundan sonra Efes Pilsen'in iç sahadaki tüm Euroleague maçlarına davetiye vereceğiz. Bunun da ilk ayağı yarın (3 Kasım Çarşamba) oynanacak olan A.J. Milano karşılaşması. Tek yapmanız gereken; aşağıdaki sorunun doğru cevabını bu postun altına isim ve soyisimle beraber yorum olarak atmak. Doğru cevabı veren ilk 5 kişi çift kişilik davetiye kazanacak. Davetiye kazananları postun altında ilan edeceğim, vereceğim mail adresi ile bana ulaşabilirler.

Soru: 2005-2006 sezonunda Efes Pilsen'in deplasmanda Armani Jeans Milano'yu 71-66 yendiği karşılaşmada kenardan gelerek büyük katkı yapan ve maçı getiren Cenk Akyol o maç kaç sayı atmıştır?

İpucu: Twitter hesabımda bununla ilgili bahsetmiştim.

Herkese başarılar...

Read more...

Sinan Güler Röportajı


Ligin 2. haftasında oynanan Erdemir-Efes Pilsen maçının bir gün öncesinde Sinan Güler ile keyifli bir röportaj yaptık. Bu benim ilk röportajımdı ve bu ilki hem oyun olarak hem de kişilik olarak en sevdiğim basketbolculardan biri ile gerçekleştirmek gayet güzel oldu. Başta; röportaj teklifimi geri çevirmediği için Sinan Güler'e, röportajın hazırlanması konusundaki yardımlarından dolayı arkadaşım Ayça Çavuşoğlu'na ve soru soran herkese teşekkürler. Umarım okurken keyif alacağınız bir röportaj olmuştur...



A Milli Takım’la Dünya 2.si oldunuz ve adını Türk basketbol tarihine altın harflerle yazdırdınız, bu sana neler hissettiriyor? Şampiyona öncesi ve sonrasına baktığımızda kariyerin adına neler değiştiğini söyleyebilirsin?
İnanılmaz bir duyguydu. Şimdi bile gümüş madalya kazandığımızı düşününce ne diyeceğimi bilemiyorum. Garip bir şey; çünkü her basketbolcunun gelmek istediği noktadır bu. Evimizde oynayacağımız Dünya Şampiyonası’nda milli takımın bir parçası olmak, kariyer hedeflerimden bir tanesiydi. Türkiye’ye döndüğümden beri hedeflediğim nokta; 2010’da Dünya Şampiyonası’na katılacak takımda olmaktı. Bunu en iyi şekilde değerlendirip gümüş madalya ile de süslemiş olmak çok önemli oldu. Bunu gerçekleştirdim, bundan sonraki hedefim olimpiyatlara katılacak takımda yer almak. Bunun için de Litvanya’da düzenlenecek olan Avrupa Şampiyonası’nda başarılı olmak gerekiyor. Kişisel açıdan da bakarsak NBA’de ya da Avrupa’da önemli yer sahibi olan takımlarda yer almak istiyorum. Şartlar uygun olursa tabii, böyle bir şansım olursa değerlendirmek isterim. Şu an için öyle bir ortam yok ama ilerleyen senelerde ne olur bilmem. 

Şampiyona sırasında kamp ortamı nasıldı? Aklında en çok yer eden 1-2 tane anını anlatabilir misin?
Biz takımdaki birliğimizi kampta nasıl yaşadıysak sahada onu gösterdik diye düşünüyorum. Herkes ayrı odalarda kalıyor olsa bile gerek tedavilerden dolayı olsun gerek sohbet amaçlı olsun tedavi odalarında sürekli muhabbet ediyorduk. Antalya’da kampın başladığı günden beri gerçekten güzel bir ortam vardı ve şampiyonada maç kazandıkça bu daha da güzel olmaya başladı. Aklıma ilk anılar; Ankara’daki dönem sırasında otobüs yolculuklarında Cem Yılmaz seyretmemiz ve iPhone’da kelime oyunu oynamamız. Bunlar gerçekten çok eğlenceli ve bizi birbirimize biraz daha yaklaştıran şeylerdi.


Final maçından sonra "Şu an 2.lik için üzülüyoruz; ama bu madalyanın değerini ileride daha iyi anlayacağız" gibi cümleler kurmuştun. Bu ikinciliği Türk basketbolu için değerlendirmeni istesek neler söyleyebilirsin? Türkiye, basketbol ülkesi olma yolunda nasıl adımlar attı?
Gerek şampiyona sırasındaki 15 günlük süreç olsun gerekse de şampiyona öncesindeki yaklaşık 6 senelik süreç, Türk basketbolu açısından önemliydi. Bu turnuva herkesin hedeflediği bir turnuvaydı. Türkiye’de federasyon, antrenörler ve oyuncular olarak hem organizasyon açısından hem de biz takım ile birlikte bunun altından alnımızın akıyla çıkmayı hedefledik hep. Turnuva sonrasına bakarsak daha da iyilerini yaptığımızı düşünüyorum ve herkes gururla bahsedebileceğimiz bir organizasyon yaptığımızı söylüyor. Zaten bizim başarımız da gayet ortada; final oynadık ve herkesin keşke olsa dediği Türkiye-ABD finali oldu turnuvada. Gerek basketbol gerek ülke olarak Türkiye’yi çok güzel bir şekilde tanıttığımızı düşünüyorum.

İlerleyen süreç için söyleyebileceğim pek bir şey yok aslında. Türkiye’de bazı şeylerin ne kadar gelip geçici olduğu ortada. Bir hafta sonra Türkiye kupası sponsor ve kanal bulamaz halde iş yapılıyor. Biz oyuncular olarak bu şampiyona sayesinde insanlara basketbolu sevdirdik ve inşallah bunun genelinde de çocuklar olduğunu umuyorum. Eğer onlar da kendi basketbol sevgilerini bırakmadan devam ettirirlerse o zaman basketbol bir yere gelir ve sırf takımların kurulup da belli başarılara gelmesini bekleyerek ilerleme olacağını sanmıyorum. Türkiye’nin basketbolu bir şekilde endüstri haline getirmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu arada yanlış anlaşılmasın, bu tüm sporlar için gerekli. Türkiye’nin bir spor ülkesi haline gelmesi ya da olimpiyata ev sahipliği yapacak konuma gelmesi için bu tarz şeylerin yapılması gerekiyor.


Dünya Şampiyonası’ndan sonra kısa bir süre dinlenme imkânın oldu ve Efes Pilsen’le birlikte lig için çalışmalara başladınız. Yeni bir sezonla birlikte yeni bir koç ve oyun arkadaşlarına sahipsiniz. Geçtiğimiz sezona göre takımda ne gibi farklılıklar var; bu değişiklikler hakkında neler düşünüyorsun? Takıma katılanlar nasıl bir hava getirdi?
Bu sene takımdaki herkes birbirine daha yakın diyebilirim. Geçen sene çeşitli sebeplerden dolayı dışarıdan bakıldığında kopukluklar var gibi görünüyordu. Bu sene yeni bir antrenör var, yeni bir sistem var ve bununla birlikte belki de alışık olmadığımız bir sistemle oynamaya çalışıyoruz. İnanıyorum ki bu yeni sistemle iyi bir şekilde oynamaya devam edebilirsek, iyi de oynarsak çok başarılı olabiliriz. Zorlandığımız anlar tabi ki de oluyor. Bunda sezon başında olmamızın büyük etkisi var. Özellikle milli takımdan gelen oyuncular, Nachbar da dahil olma üzere, yoğun bir dönemden çıkıp tekrar farklı bir yoğun döneme girince biraz adaptasyonda sorunlar yaşanmıştır diye düşünüyorum. Ama bizim burada artık sezonun başlamasıyla beraber yapmamız gerekenlere daha çok konsantre olmamız gerekiyor.

Perasovic’le kısa süredir çalışıyorsunuz, onun için neler söyleyebilirsin? Koç takımı nasıl yönlendiriyor ve onun sistemi içinde kendini nerede görüyorsun?
Heyecanlı ve diğer koçlara baktığımız zaman biraz daha genç bir koç ve sistem olarak Yugoslav ekolünden gelmiş bir oyuncu ve antrenör olduğu için gene Hırvat basketbolunun özelliklerini taşıyor. Oynamak istediği basketbolda ben gerçekten iyi şanslar elde edebilirim diye düşünüyorum.

Ayrıca ağır idmanlarla sizleri zorladığını duyduk, bu konuda neler söyleyeceksin?
Fiziksel olarak biraz daha yorucu antrenmanlar yapabiliyoruz, ama açıkçası başarılı olmak istiyorsak fiziksel olarak en iyi durumda olmamız lazım ve bunun için de her zaman daha fazla çalışabilmeliyiz.


Türkiye Kupası’nda 3’te 3 yapıldı, ardından Cumhurbaşkanlığı Kupası geldi ve sonra da iki mağlubiyet alındı. Bu maçları kısaca değerlendirir misin?
Ordu’daki maçlarda tam istediğimiz tempoda olmasa da iyi bir basketbol oynadığımızı söyleyebilirim. Takım olarak özellikle paylaşımcı bir basketbol oynamaya çalışmamız gerçekten önemliydi. Fenerbahçe maçının genelinde kötü oynamış ve geriden gelmiş olsak da bu oyunu ikinci yarıda gösterdik. İkinci yarıda Kerem’in göstermiş olduğu mücadele inanılmazdı. Son dakikada Fenerbahçe gibi bir takım karşısında öne geçip kazanmak zor bir şeydi. Ondan sonra oynadığımız iki maçtan Antalya maçı bence tamamen gafil avlanmaydı. Bütün maç boyunca Antalya’nın oynamak istediği tempoda oynayıp karşı gelemedik diye düşünüyorum. Olimpija maçında da gene ikinci yarı iyi basketbol oynayıp öne geçtiğimiz dakikalarda o farkı koruyamamamız ve sonra da uzunların yaşadığı faul problemiyle kazanamadığımız bir maç oldu.


Union Olimpija maçında hiç süre almadın; Cenk ve Ender de çok kısa süreler oynadılar. Bu konuda ne düşünüyorsun?
Koçun tercihidir, bir şey söylemem yanlış olur.

Dün AJ Milano deplasmanda CSKA’yı devirdi, Panathinaikos da yine deplasmanda Valencia’yı yendi. Çok zorlu ve çekişmeli bir grup olacak gibi, sen neler düşünüyorsun?
Kesinlikle. Biz de deplasmanda galibiyet alsaydık çok iyi bir avantaj yakalamış olurduk diye düşünüyorum. Bundan sonraki iki maç evimizde bunları kazanarak iyi bir hava yakalamalıyız.


Amerika’da 13-15 sayı ortalaması ile oynarken Türkiye’de ise daha çok savunma yönüyle ön plana çıkan bir oyuncu olarak görüyoruz seni. Bunun nedeni nedir?
Amerika’ya ilk gittiğimde oynadığım takımda savunma açısından yaptığım şeylerle süre bulabiliyordum. Ondan sonra 2 senelik okuldan 4 senelik okula geçtiğimde zaten ilk transfer konuşmaları başladığında benim özelliklerim arasında en çok savunma özelliklerim ilgilerini çekmişti; fakat okulu ziyarete gittiğimde takımdakilerle beraber idman havasında bir maç yapmıştık. O maç sırasında koçun benim skorer yeteneklerimi görmesi, biraz daha rahat topa hakim bir şekilde oynamamla beraber çok hoşuna gitmişti. Zaten iki sene içerisinde dediğin gibi 13-15 sayı ortalamalarla oynayıp, takımın iki yönünde de hem ofansif hem defansif açıdan önemli bir yer sahibi oldum. Türkiye’ye gelince Daçka’dan başlayan bir şeyle beraber farklı sistemlere girdim. Sonuç olarak Amerika’daki takımlara baktığınız zaman en elle tutulan oyunculardan biri bendim, hücum açısından olsun ya da farklı şekillerde olsun. Ama burada özellikle Daçka’da ve Beşiktaş’ta olan dönemlerde savunmanın verdiği şeylerden ve takımdaki sistem yapılarından dolayı bir kalıbı sokulmaya çalışıldım. Ve zaten ben de anladım ki Türkiye’de benim tarzımdaki ve pozisyonumdaki oyuncuların çoğu zaten savunmayla ön plana çıkmadan hak ettikleri yerlere gelemiyorlar. En iyi örneklerinden biri ağabeyim, Ömer Onan ve Mustafa Abi. Onun dışında da bence Beşiktaş’taki zamandan itibaren hücumsal açıdan neler yapabileceğimi sık sık gösterdiğimi düşünüyorum. Özellikle, Dünya Şampiyonası sırasında daha da üst seviyeye çektiğimi düşünüyorum bunu.


Basketbolunu değerlendirirsen güçlü olduğun tarafların ve eksik olan tarafların nelerdir? Eksiklerini gidermek için neler yapıyorsun?
Pozitif şeylerden bahsetmeye gerek yok bence, ama negatif şeylere gelirsek hücumda özellikle şut konusunda daha istikrarlı olabileceğimi düşünüyorum. Bunun için ekstra çalışmalar yapıyorum. Aynı zamanda bunun büyük bir kısmının özgüvenle alakalı olduğunu düşünüyorum, kendime güven geldiği zaman çok daha farklı bir boyutta oynayabileceğimi düşünüyorum. Savunmada da 2 ya da 3 numaralı pozisyondaki oyuncuları savunurken daha etkili olabilmem için biraz daha kuvvetlenmem gerektiğini düşünüyorum.


Sana en çok sorulan sorulardan biri de neden daha fazla süre alabileceğin bir takımda oynamadığın yönünde. Ben bu konuda rengimi belli edeyim; senin o müthiş savunma katkın ve hücumda da patlayıcı gücün ile Efes Pilsen’de sistem içinde çok büyük bir yer edinebileceğini düşünüyorum. Sen neler söylersin?
Dediğine katılıyorum. Bu konuyla ilgili her türlü eleştiri gelir. Zamanında aynı şeyleri ağabeyim de yaşadı, yine bahsettiğim örneklerden belki Ömer Onan sıyrılıp Fenerbahçe’de önemli bir yer kazanmış olsa da bu tarz çarklara girip çıkmak durumunda kalan oyuncular oldu. Ben açıkçası o çarkları kırabileceğimi düşünüyorum her şeyden önce; çünkü benim pozisyonumdaki oyuncuların sahip oldukları özelliklerin dışında özelliklere sahip olduğumu düşünüyorum karakter olarak ve sahada yapabileceğim bazı ekstra şeylerle. Aynı zamanda kendimi az oynamaya, yeri geldiği zaman da hiç oynamamaya psikolojik olarak iyi hazırladığımı ve buna göre her türlü şekilde hazır olmayı alışkanlık edindiğimi düşünüyorum. Son olarak da ne olursa olsun her türlü şekilde kendimi geliştirmek açısından kişisel başarının yanında takımsal başarıları da ön planda tutmaya çalışıyorum. Eğer daha fazla gelişmek ve daha iyi bir oyuncu olmak istiyorsam belirli başarılara ulaşmak istiyorsam bu tarz yollardan geçmek zorundayım. Şans verildiği zaman neler yapabileceğim ortada diye düşünüyorum.


Ağabeyin Muratcan ile geçtiğimiz hafta 17.kez karşılaştınız. Özellikle onunla eşleştiğinde neler hissediyorsun? O an onu normal olarak eşleştiğin bir oyuncu olarak mı görüyorsun yoksa diğer eşleşmelerden bir farkı oluyor mu?

Kesinlikle farklı oluyor. Ağabey-kardeş oynamak garip bir durum. Diğer rakiplere davrandığın gibi davranmıyorsun haliyle ama biz çocukluğumuzdan beri basketbolun içerisinde olmanın, spora olan sevgimiz ve saygımız dolayısıyla bunu olabildiğince sıfırlamaya çalışıyoruz. Aynı zamanda karşılıklı bu kadar senedir basketbolla beraber büyümenin de verdiği bir rekabet var. Karşılıklı birebir oynayarak büyüdük ve bunu İTÜ’nün Gümüşsuyu’ndaki o eski salonunda yaparken şimdi herkesin televizyon ortamında izleyeceği bir ortamda yapmak da inanılmaz bir duygu. Mesela, keşke milli takımda beraber oynayabilsek ya da zamanı gelir aynı takımda birlikte oynayabiliriz, o da çok güzel olur.


Ayrıca, yakın zamanda o baba oldu, sen de amca oldun. Hayırlı olsun öncelikle… Nasıl bir duygu bu, küçük Selim senin hayatına neler getirdi?
Teşekkürler... Küçük Selim benim hayatıma eğlence getirdi, ben amca olduğum için ona kendi çocuğum gibi bakacağımı biliyorum ve bunu ağabeyimle eşine de söylüyorum. Hiç olmadığı kadar şımartacağım onu… (Gülerek) Her şeyden önce heyecan getirdi, bakalım nasıl olacak büyümeye başladığı zaman, nereye yönlenecek göreceğiz. Basketbol olur mu olmaz mı bilmiyorum; ama sporun içinde olacağı kesin diye düşünüyorum.


Şimdi de bloga gelen sorularla devam edelim… Avrupa'da ve Türkiye'de savunmayı en çok sevdiğin oyuncuların kimler?
En çok başıma gelen ve en çok eğlendiğim eşleşme Solomon’dur, her zaman için. Gerek Beşiktaş döneminde gerekse de Efes Pilsen senesinde, Daçka’da da karşılıklı oynamıştık. Karşımda olması bana her zaman ekstra bir motivasyon olmuştur ve çoğunlukla da başarılı olan taraf ben oldum diye düşünüyorum, özellikle top kayıpları konusunda. Onun dışında; Trajan Langdon’a karşı oynamak zorlu bir şey ve aynı zamanda güzel de bir şey. Çünkü Efes Pilsen forması giymiş bir oyuncu, kesinlikle burnu havada da bir oyuncu değil. Mesela geçen hazırlık maçında konuşabildik de. Bir pozisyon oldu, bana bir faul çalındı, o faul ile ilgili konuştuk, bana neden faul çalındığını söyledi. O tarz oyuncuları seviyorum ben. Onun haricinde, Polonya’daki İspanya maçında oynadım ama Navarro ve Rubio olabilir. En çok tutmak istediğimin oyuncu ise Teodosic’dir, kesinlikle. Tutması zor oyunculardan biri, çok yetenekli ve Avrupa’nın uzun süre konuşacağı oyunculardan biri olacak…

Basketbol dışında tutkun olduğunuz başka bir spor dalı var mı?
Basketbol dışında başka bir şey yapmak için pek bir vakit yok ama bütün sporları elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum. Hangisine daha fazla ilgi duyuyorum bilmiyorum ama olabildiğince bütün sporları takip ediyorum. Ama en az takip ettiğim futboldur büyük ihtimalle.


Takımda en iyi anlaştığınız oyuncu kim?
Buna Türk'lerin dışında cevap vereyim, çünkü Türk’lerin hepsiyle 4 senedir milli takımlardan dolayı beraberiz. Bootsy Thornton. 3 senedir beraber oynadığımızdan ve idmanlarda sürekli eşleşmemizden dolayı bana basketbolda çok şey öğretti. İdolüm diyebilirim, çok büyük bir öğretici oldu benim için.

Antrenmanlar ve maçlar dışında neler yapıyorsun?
Genellikle vaktimi çoğunu evde geçiriyorum, evcimen birisiyim. Bunlar dışında en fazla sinemaya ya da yemeğe gidiyorum, artık onlara da ne kadar vakit ayırabilirsem. Çalışma saatlerimizden dolayı zor oluyor ama vaktimin çoğunu bilgisayar başında veya xbox başında geçirdiğimi söyleyebilirim.

Sol omzunuzdaki dövmenin anlamı nedir?
Sol omzumdaki dövmeyi bazıları kanatlı falan bir şeyler sanıyor ama değil. Vatikan’da Katolik Hristiyanlık’ın merkezinde, Sistine Chapel’de bir resim vardır; Tanrı Adem’e uzanır. Onun basketbol toplusu.


Mehmet Turgut’la yeni fotoğraf projeleri var mı?

Olsun isterim. Mehmet Turgut’la 46 dergisiyle için yaptığımız Nike çekiminde çok eğlendik. Daha sonrasında Efes Pilsen’le ilgili çekimlerde tekrar görünce gerçekten çok sevindim. Belki de kendim bir proje yaratıp tekrar bir şeyler yapabiliriz.

Oyun konsollarıyla ve basketbol oyunlarıyla aran nasıl?
Zamanımın büyük çoğunu bunlara ayırıyorum. Oynamak olarak olmasa bile fikir açısından, takip etme açısından onlarla ilgileniyorum. Basketbol oyunlarından NBA 2K11’i aldım ama daha oynayamadım. Onun dışında en çok oynadığım oyunlar Call of Duty ve Guitar Hero’dur .

NBA’i düzenli takip ediyor musun?
Hayır.

İstanbul’da en çok gittiğin mekan?
Bebek.

En beğendiğin yerli ve yabancı film?
Genel olarak “Yüzüklerin Efendisi”, bu sene içinse “Inception”. Yerli film olarak da çok eski bir filmdir ama; “Her Şey Çok Güzel Olacak”. Her zaman çok sevdiğim ve eğlendiğim bir filmdir. Bu sene de “Eyvah Eyvah”ı çok beğenmiştim.

En çok beğendiğin ettiğin müzik grupları?
Metallica ve Eminem.

En çok oynadığın bilgisayar oyunu?
Pek oynamıyorum ama şimdi Civilization 5 çıkacak, çıktı da Mac’e çıkacak, onu bekliyorum.

Basketbol dışındaki ilgi alanların nelerdir?
İnternet, bilgisayar ve teknoloji diyebiliriz.

Teknolojiyle aranın iyi olduğunu biliniyoruz, bu aralar takip ettiğin ürünler nelerdir ve vazgeçemeyeceğin 3 teknolojik ürün nedir?
En çok takip ettiğim ürünler Apple ürünleri oluyor genelde. Vazgeçemeyeceğim 3 ürün ise iPhone, iPad ve oyun konsolları.

Maçlar için fiziksel çalışmanın yanında, mental açıdan hazırlanmak adına özellikle yaptığın uygulamalar var mı? Bu konuda takımın teknik kadrosunun oyunculara yaklaşımı ve katkısı nedir?
Teknik kadro, maç öncesi konuşmalarıyla yeteri kadar katkıda bulunuyor zaten. Her oyuncunun kendine göre maçtan önce yaptığı bir takım şeyler vardır, ben genelde maç öncesi müzik dinleyerek ve maçta gelebilecek pozisyonlarla ilgili düşünerek geçiriyorum o vakti.


Sporcu olarak bir günün nasıl geçiyor? Bu kadar disiplinli bir hayat sürdürmek seni hiç yordu mu ve keşke başka bir meslekte olsaydım dediğin oldu mu? Amerika da uluslar arası ilişkiler okudun, ileride bu alanda çalışmayı düşünür müsün?
Öncelikle çocukluğumdan beri basketbolun içinde olduğum için hiç bir zaman meslek olarak görmedim. Bu işten para kazanıyor olsam bile her gün severek yapıyorum bazen sıkıldığım yorulduğum dönemler oluyor ama işin bir parçası da bu. Günün büyük kısmı İstanbul trafiğinde antrenmana git-gel ile geçiyor. Onun dışında da ailem veya arkadaşlarımla vakit geçiriyorum. Okuduğum bölüme dairse şu an bile kafamda oluşturduğum düşünceler var, ilerleyen senelerde umarım bunlar gerçekleşir.

Aktif olarak basketbol oynamayı bıraktıktan sonra yine basketbolun içinde yer almayı düşünüyor musun?
Şu an için profesyonel seviyede basketbol içinde olmayı düşünmesem bile altyapılarda çalışmayı isterim diye düşünüyorum. İlerleyen senelerde ne olur, basketbol kariyerim ne kadar sürer bilemiyorum.


Gerek milli takımda gerekse de Euroleague’de pek çok maça çıktın ve farklı seyirci gruplarına oynadın. Türk seyircisi nasıl bir yere koyabilirsiniz? Dünya Şampiyonası’nda sizleri yalnız bırakmadılar ancak lig maçlarına baktığımızda hala “basketbol seyircisi” adına bir kültür geliştiremediğimizi görüyoruz.
Basketbol kültürünün oluşması için öncelikle maça gidilmesi gerek. Ne oyuncu boş salonda oynamayı sever, ne de seyirci boş salonda maça gitmeyi sever. O yüzden de sahaların ilgi çekici olmayışı bu konuda etkili. Onun dışında Türk seyircisi özellikle Ankara’daki maçlarda inanılmazdı. İstanbul’daki maçlarda bizim maçların da rahatladığından dolayı özellikle yarı finale olan maçlarda, biraz daha pasif geçmiş olabilir. Bunda söylenebilecek bir şey yok ama sonuç olarak hem maça gelip bizi destekleyenlere hem de televizyon başındaki herkese güzel bir basketbol şöleni verdiğimizi düşünüyorum. Artık yapılması gereken tek şey; basketbolseverlerin sadece forma kırmızı-beyaz diye değil, diğer maçlar için de salonlara gitmeye başlaması diye düşünüyorum.

Son iki soru da tekrardan benim sorularım… Her maç sizi desteklemeye gelen bir taraftar grubu var; Efesliler. Onlar için neler düşünüyorsun? 30-40 kişi de olsa her maça gelen kemikleşmiş bir grup. Efes Pilsen’li bir oyuncu olarak onlardan isteğin nelerdir?
Artık yaklaşık 3 senedir beraber olduğumuz için Efesliler grubunun birçok üyesiyle arkadaş olduk diyebilirim. Onların desteğini görmek, onların bizim yaptığımız iyi ya da kötü şeyleri görüp belirtmesi güzel şeyler diye düşünüyorum. Açıkçası basketbolu bilerek maç izliyor olmanız da gurur duyulması gereken bir şey. Keşke bu tarz organizasyonlar biraz daha artsa basketbolun gelişmesi açısından daha iyi olacağını düşünüyorum. Efes Pilsen taraftarlığı ben kendimden biliyorum, Koraç Kupası’yla ve oradaki Avrupa heyecanıyla beraber gelmiş bir şey ve keşke bu biraz daha aşılanabilse etrafa.


Son olarak, bir Efes Pilsen efsanesi olan Adnan Güney (Ado) için neler söylemek istersin?

Adnan Ağabey bir tane. Türk basketbol tarihinin gelmiş geçmiş en iyi malzemecisi gerçekten. 25 senedir bu kulübün içersinde. Bize bu kadar sabırla yaklaştığı ve stresimizi aldığı için Efes Pilsen’in başarısında emeği çok büyüktür.

Read more...

Euroleague'de 2. Haftanın Ardından (27-28 Ekim 2010)

1 Kasım 2010 Pazartesi

A Grubu

Asseco Prokom 73-80 Caja Laboral
İlk 4 için bütün takımların şansının yakın olduğu belki de tek grup olan A grubunda Caja Laboral bu maçı da kazanarak grup liderliği için bir adım öne geçmeyi başardı. Bu hafta Caja'da öne çıkan Stanko Barac'ın pota altındaki performansı, Huertas'ın kötü geçen ilk hafta sonunda toparlanması ve Teletovic'in gönderdiği 5 üçlük oldu. Prokom'da ise Giddens-Ewing-Brown üçlüsünden gelen 44 sayı galibiyet için yeterli olmadı.

Partizan 72-68 BC Khimki
Geçen sezon gösterdiği performans ile Final Four oynayan Partizan'ın bu yıl yine oraları zorlayacağını söylemek çok zor. Kendi evinde oynadığı maçlardaki inanılmaz seyirciyle rakiplerini afallatan Partizan'ın dış saha maçları durumları açısından belirleyici olacaktır. Bu hafta ise evlerinde Khimki karşısında üstün bir basketbol oynamadılar. Sonuna kadar çekişmenin yaşandığı maçta Khimki'yi mağlup eden Partizan'da Maric'in yokluğunu bu maçlık unutturan Nathan Jawai'ın etkili pota altı oyunu galibiyeti getirdi. Pota altında Partizan'a cevap veremeyen Khimki ise Langford ve Planinic ile etkili olabildi.

Maccabi Electra 86-70 Zalgiris
Yeni koçu David Blatt ile ilk maçını Caja'ya farklı kaybeden Maccabi bu hafta Zalgiris'i evinde farklı yenmeyi başardı. Schortsanitis'in 21 dakikada 24 sayı-5 ribaund'luk performansı gerçekten inanılmaz. Dünya Şampiyonası'nda 3. olan Litvanya takımından 5 oyuncuya sahip Zalgiris, bu oyuncularıyla etkili olamayınca 16 sayılık farka engel olamadı. Maçın hareketi hatta haftanın hareketi olan Pocius'un Maccabi'li oyuncuya yaptığı bloğu (tokatı) da izlemenizi öneririm.

B grubu

Brose Baskets 73-61 Olympiakos
Euroleague'de geçen hafta Virtus Roma'ya farklı kaybeden Brose Baskets ile Real Madrid karşısında farklı kazanan Olympiakos'u karşı karşıya getiren maç sürpriz bir şekilde Brose Baskets'in galibiyeti ile sonuçlandı. Alman taraftarların desteğini alan Brose Baskets, Brian Roberts'ın 23 sayı-5 ribaund'luk etkili oyunuyla galip geldi. Avrupa'nın en iyi oyun kurucularına sahip Olympiakos'da ise bir önceki hafta toplam 18 asist üreten Teodosic-Spanoulis-Papaloukas üçlüsünün 7 asistde kalması bu hafta topu iyi paylaşamadıklarını gösteriyor.

Spirou Charleroi 55 - 64 Virtus Roma
Grubun en zayıf takımı karşısında zorlanarak da olsa kazanan Virtus Roma 2'de 2 yaparak gruba iyi bir başlangıç yaptı. Charles Smith'den beklediği katkıyı bulamayan Roma'da kenardan gelerek 20 sayı üreten eski Galatasaray'lı Darius Washington galibiyette önemli rol oynadı.

Real Madrid 68-56 Unicaja
Grupta bir gün önce oynanan ve sürpriz bir şekilde Olympiakos'un mağlubiyeti ile sonuçlanan maçın ertesi gününde oynandı bu maç. Yani açılış maçında Olympiakos'a yenilen Real Madrid'in grubu birinci bitirmesi için çok büyük bir şans elde etmesi anlamına geliyordu. İki İspanyol takımının karşılaştığı maçta Real Madrid boyalı alanda kurduğu üstünlükle ve yaptığı savunmayla rakibini 56 sayıda tutarak galibiyeti haketti. Prigioni'nin sakatlığı yüzünden çok fazla tıkanan Madrid hücumunda Reyes ve Sergio Rodriguez skor yükünü çeken isimler oldu.
C grubu

Lietuvos Rytas 75-79 Montepaschi Siena
Son derece çekişmeli geçen müsabakada Siena, Litvanya temsilcisinin son dakikalarda yaptığı basit hataları affetmeyerek sahadan galip ayrılan taraf oldu. Yeni transferi El-Amin'in ilk 5 başladığı maçta Rytas'da Milko Bjelica ve Bajramovic'in pota altı etkinliğine, Kaukenas ve McCalebb ile dışarıdan cevap veren Siena gruptaki 2. maçını da kazanmış oldu.

Cholet Basket 77-84 Regal FC Barcelona
Erman Kunter'in koçluğunu yaptığı Cholet haftanın ikinci sürprizine çok yaklaşmıştı. Son 2 dakikada sayı farkını 1'e kadar indiren Cholet'e son Euroleague şampiyonu izin vermedi ve Cholet grupta 2. mağlubiyetini aldı. Cholet grubun en zayıf takımı olarak görünse de sürpriz galibiyetlere imza atıp Top 16'da kendilerine yer bulabilirler.

Cibona 68-73 Fenerbahçe Ülker
Drazen Petrovic salonunda oynanan karşılaşma C grubundaki diğer maçlar gibi çekişmeli geçti. Bogdanovic ve Stipcevic-Radosevic'in ikili oyunlarıyla etkili olan Cibona'ya karşı Fenerbahçe, Kinsey'in skorer oyunu ve Greer'in kenardan gelerek Ukic'in dinlenmesini sağladığı katkıyla maçı kazanmasını bildi. Maçın sonlarına doğru maç FBÜ adına krize girse de Cibona'nın yaptığı kritik hatalar temsilcimizin yüzünü güldürdü.

D Grubu

Efes Pilsen 79-63 Power Electronics Valencia

Geçen haftaki yenilginin ardından Efes, Sinan Erdem'de mutlak kazanması gereken bir maça çıktı ve sakatlıklarla boğuşan Valencia'yı farklı geçti. Thornton'dan gelen haftanın en iyi performansı ve Kerem'in de güzel oyunu bu maçı rahat kazanmamızı sağladı. Yeni transfer Vujcic de 5 sayı-6 ribaund-2 asist ile hoş bir başlangıç yaptı. O harika paslarını yerinde görmek gerçekten müthişti.

Farklı galibiyette payı olan; yağmura, çamura ve dolayısıyla berbat trafiğe rağmen salona gelen yaklaşık 8300 taraftarı da kutlamak gerek. Hedef bütün salonun dolması ancak bu hafta Panathinaikos ve Maccabi'den sonra en çok seyircinin izlediği maç olduğunu da unutmamak lazım.

Burhan'ın detaylı bir şekilde sinanguler.com'a yazdığı yazı da burada.

Panathinaikos 74-60 CSKA Moscow
Bu sezonun en zor grubu diyebileceğimiz D grubunun en güçlü iki takımının karşı karşıya geldiği maç Euroleague'de haftanın karşılaşmasıydı. Ancak Kryphapa'nın uzun süren sakatlığı, Sasha Kaun'un bir türlü sakatlıktan dönememesi ve J.R Holden'ın kalp rahatsızlığı nedeniyle hala istenilen düzeyde oynayaması Panathinaikos'un maçı 14 sayıyla kazanmasını sağladı. PAO'da Sato 17, Drew Nicholas 18 sayıyla, CSKA'da ise Holden ve Trajan Langdon'un istenilen katkıyı veremediği günde Jamont Gordon 20 sayıyla oynadı.

AJ Milano 72-76 Union Olimpija
D grubunun son maçında geçen haftayı galibiyetle kapatan iki takım karşı karşıya geldi. Devre arasına 8 sayı farkla mağlup giren Olimpija, 2. yarıdaki iyi oyunuyla maçı kazandı. Olimija'da 7/9'luk saha içi isabetiyle Sasa Ozbolt ve kenardan gelen 36 yaşındaki Jagodnik'in performansı galibiyeti getirirken, geçen haftanın yıldızı Pecherov'suz Milano ise Finley ve Ibrahim Jaaber ile etkili olmaya çalıştı.

Read more...