Galiptir Bu Yolda Mağlup

19 Ekim 2010 Salı

Malum, cumartesi günü oynanan Antalya maçında 3 sayı fark ile 68-71 yenildi Efes Pilsen ve lige mağlubiyetle başladı. Öncelikle neden bu yazıyı şimdi yani gazı kaçmışken yazdığımı söyliyeyim. Efendim, "Kerem Tunçeri'den bir cacık olmaz", "Perasovic kariyeri düşüşte olan bir koç, Efes'te işi ne?" gibi mantık dışı yorumların hadsafhada olduğu anlarda daha fazla sinir olmamak için kabuğuma çekiliyorum. Şimdi burada maç ile ilgili bir yazı yazmayacağım ancak sahada ve benchte gördüğüm bazı detayları paylaşacağım.

Öncelikle saha içine değinelim. Evet, uzun konusundaki açık net bir şekilde gözüküyor. Kerem Gönlüm ve Raduljica'nın dönüşüyle beraber ben bunu atlatacağımızı düşünüyorum ancak şu an itibariyle bu açık sıkıntı yaratmakta. Dudley'in savunmada yetersiz kaldığı aşikar. Roberts o konuda caydırıcı bir unsur olmaya çalışıyor ancak o da tek başına nereye kadar? Antalya maçında şunu da gördük ki; sadece 5 numara savunmasında değil yüzü potaya dönük oynayan ve potaya gidebilen uzunların savunmasında da sıkıntı yaşıyoruz. Bu maçta vasat bir TBL oyuncusu olan Polat bile Dudley'i üçlükten alıp pota altına kadar getirdi ve basketi buldu. Diğer yandan Nachbar eşleştiği Barış Hersek'in 2-3 pozisyon potaya gitmesine izin verdi. Sonuçta daha savunma konusu için biraz erken bir tespit belki ama üzerinde durulması ve çözülmesi gereken bir konu bence.

Diğer savunma sorunu ise Ender konusunda mevcut. Ender bu maçta attığı üçlüklerle takıma bir ivme kazandırsa da savunması için aynı şeyi söyliyemeyeceğim. Olayın mücadele tarafında var belki ama bu onun rakibine kolaylıkla geçilmesine engel olamıyor. Ender'in oyunda olduğu anlarda savunma sertliği azalıyor. Zaten koç da bunun farkında ve Ender'in oyunda olduğu anlarda alan savunması uyguluyor. Daha henüz sezon başı olduğundan alan savunmasının istenen seviyede olmadığından dolayı burada da sıkıntı yaşandı geçtiğimiz maç.

Şimdi gelelim işin bench boyutuna, koç Perasovic ve ekibine. Daha önce de vurguladığım gibi Perasovic her zaman oyunun içinde olan bir koç. Öyle çok aman aman oyuncularını bağırdığını, küfür ettiğini, taktik tahtasını fırlattığını da göremedik şu ana kadar. Önce vurup kıran, sonra da "Aslanlarım benim!" diyen bir mizacı yok en azından. Disiplini de böyle sağlamıyor... Hatta bunun güzel bir örneğini Antalya maçında yaşadık. Savunmada birkaç hata yapan Nachbar'ı önce hoca sonra da yardımcısı Mijatovic ikaz etti. Aynı hataları devam eden ve biraz da mırın kırın eden Nachbar, hücum anlamında çok iyi olduğu bir maçta sahada olması gerekirken kendisini bir anda benchte buldu. Hiç de sesini çıkartamadı oturdu yerine. Nachbar oyunda olsaydı hücumda sıkıntı çeken Efes Pilsen belki maçı kazanabilirdi, ama kazandığı Antalya BB maçıyla kalırdı. Disiplinden anlamında baştan ipi sıkı tutmak bu olsa gerek. Bu tarz yanlışlar yapılarak sonra ne büyük sıkıntılar yaşandığını iyi bilen bir takımız zaten.


Perasovic'e dair en dikkat çeken olaylardan biri de yardımcılarıyla olan ilişkisi. Ufuk Sarıca ve Ekrem Memnun'u her seferinde dikkatli bir şekilde ve hatta kulağını eğerek dinliyor. Geçen sene yardımcı antrenörlerin çok fazla dinlenildiğini, kayda alındığını görmedikten sonra umut verici bir tablo bu. Olayın tek başına değil, bir ekip işi olduğunun farkında koç.

Bir diğer dikkat çeken nokta ise Perasovic'in molalarda açıklamalarını kendi dilinde yapması. Önce kendisi Hırvatça açıklamaları yapıyor, daha sonra ise yardımcı koç Tomislav Mijatovic bunu İngilizce'ye çeviriyor. Tartışmaya açık bir konu bu; bazı antrenörler anadillerinde kendilerini daha iyi ifade edeceklerini düşünerek kendi dillerinde taktik veriyorlar, bazıları ise tercüme dolayısıyla sıkıntı yaşanabileceğini düşünüp evrensel dil olan İngilizce'yi tercih ediyorlar. Tercih meselesi yani...

Yeri gelmişken yardımcı koç Tomislav Mijatovic'e de bir parantez açalım. Gerçekten çalışkan, hep bir emek sarfetme peşinde olan, işine bağlı, hırslı bir insan Mijatovic. Kişilik olarak da güler yüzlü ve sevecen tavırlarıyla bizlerden beğeni kazanıyor.

Bir parantez de Cenk'e açalım... Cenk bir yıllık aranın ardından çok farklı bir Cenk olup gelmiş. Olayın mücadele tarafında hep var, takıma enerji getiriyor, sorumluluk alıyor. Hırsı ve kazanma azminin yanına bir de istikrarlı dış şutunu eklerse Efes Pilsen'in başarısına en büyük etki yapanlardan biri olacaktır.

Skor yorumculuğu yapmak yerine bardağın boş ve dolu taraflarını görme taraftarıyım. Sıkıntılar var elbet, ancak teknik ekip de bunların farkında ve çözmek için çaba sarfediyor. Bardağın dolu kısmınd ise çok önemli doğrular da yapılıyor. Ayrıca, Antalya mağlubiyetinin takımın mental olarak kendisine gelmesi açısından çok hayırlı olduğunu düşünüyorum. Türkiye Kupası'nda eksik ve rölantide oynadığımız maçlardan sonra bu tarz galibiyetlerin her zaman alınamayacağı hususunda güzel bir ders, güzel bir kazanç olduğu kanısındayım.

2 yorum:

Sarıkaya 19 Ekim 2010 16:22  

Bardağın boş ve dolu taraflarına da görelim demişsin ve fakat hep dolu taraflarını anlatmışsın. Tamam iyi ki yenildik, ders olsun. Fakat sorunlar pek öyle çözülebilesi değil...
Birincisi, Messina'nın 5 numara diye oynattığı kamyon şöförünü gördükten sonra, 5 numara sorununun sadece bize özgü değil, evrensel bi' sorun olduğuna kanaat getirdim. Hadi Radulica döndü, vereceği katkı ne kadar olacak?.
İkincisi, Kerem Gönlüm sakat, iğne ile oynuyor. Yani geri dönüş falan yok. Nereye kadar böyle gider? Bu sezonu kaldırır mı? Bilemiyorum.
Üçüncüsü, Perasoviç'in Ekrem Memnun ile muhabbeti iyi de, Ufuk Sarıca ile olanı pek yok gibi geldi bana.
Dördüncüsü, Antalya maçı Sinan Güler ve Wisniewski'nin 30 dakikalarda oynamaları gereken bi' maçtı, ilk 5 başladılar zaten. Ve fakat onların ön alandaki savunması delik deşik olunca yorgun uzunların sahadaki gezintisi sırıttı. İnşallah ders alınmıştır.

burnovic 19 Ekim 2010 18:19  

Ya abi, Avrupa'daki 5 numara sorunu güzelce özetlemişsin sen. :) Zaten böyle olduğu için Raduljica çok büyük önem kazanıyor. Şimdi yine sana bardağın dolu tarafından bir şey söyliyeceğim, Sırp doktorların Raduljica'ya senin ayağında bir şey yok 2 haftaya sahaya dönersin demiş. Ancak Efes'in doktorları ise stres kırığı olduğunu 6 hafta uzak kalması gerektiğini söylemiş. Şimdi Raduljica dönmek istiyor ancak Efes'in önerdiği programın dışına çıkar ise ve bu sakatlık daha da büyür ise Efes, kontratı tek taraflı fesetme hakkına sahip. Hal böyle olunca Raduljica'da verilen programı uyguluyor. Çok büyük bir sıkıntısı olduğunu düşünmüyorum ben.

Adidas Cup'ta canlı izledik Raduljica'yı Türkiye maçı dışındaki maçlarda iyi izlenimler bıraktı bende. Ben, şahsen çok büyük katkı verebileceğini düşünüyorum. Zaten baktığın zaman şu Efes'e, kim gelse iyi ya da kötü bir katkı verir uzun rotasyonunda. :)

Kerem Gönlüm konusunda da 2-3 hafta denilmişti bize, o 2-3 hafta yeni doluyor. Ancak Cumhurbaşkanlığı Kupası'nda biraz risk alındı, umarım kötü bir şeye yol açmamıştır. Bir aksilik yoksa haftaya falan tam anlamıyla döner takıma.

Ataman döneminde Ufuk Sarıca, 1.asistan koçtu. Şimdi geldiğimiz noktada 1.asistan koç Ekrem Memnun gibi duruyor. Mijatovic tercümanlık ve diğer işlerle uğraşıyor. Ufuk Sarıca ise takım üzerinde ağabeylik yapıyor. Özellikle Türk oyuncularla ilgileniyor. Şu anki görüntü böyle ancak önümüzdeki günlerde daha net bir şekilde görürüz.

Koçun kafasında oyuncu süreleri daha belli değil gibi geldi bana. Burada sakatlıklarında faktörü var, yabancı kuralının da. O noktaya henüz ayar çekilmemiş sanki. Bir de, Antalya maçı bence mental bir yenilgiydi. TBL'de her maçı rölantide oynayarak kazanamayacağımızı oyuncular da anlamıştır bence. Sadece Sinan ve Wisniewski olarak bakmıyorum savunma olaya, genel olarak çok çabuk geçildik savunmada.

Yorum Gönder